Yobazlık ve bağnazlık ne demek ?

RAM

New member
Yobazlık ve Bağnazlık Ne Demek? – Küresel ve Yerel Perspektiflerden Bir Bakış

Selam dostlar,

Bugün biraz ağır ama bir o kadar da önemli bir kavram üzerine konuşalım istedim: yobazlık ve bağnazlık. Bu kelimeleri duyduğumuzda çoğumuzun aklına belli imgeler geliyor ama aslında konu bundan çok daha derin. Bu sadece bir “kişisel tutum” meselesi değil; kültürün, eğitimin, toplumsal yapının ve hatta teknolojinin bile etkilediği bir zihinsel yapı.

Ben farklı kültürlere meraklı biriyim, o yüzden bu kavramlara biraz daha geniş bir pencereden bakmak istiyorum. Hadi birlikte bakalım, hem dünyada hem ülkemizde bu mesele nasıl şekilleniyor, cinsiyet rolleriyle, değerlerle ve zamanla nasıl değişiyor?

---

Tanımlar: Yobazlık ve Bağnazlık Arasındaki İnce Fark

Köken olarak baktığımızda, yobazlık genellikle dini ya da ideolojik inançlarda aşırı tutuculuğu ve hoşgörüsüzlüğü ifade eder. Yani “benim doğrum tek doğru, diğerleri yanılıyor” mantığı.

Bağnazlık ise bu düşünce biçimini yalnızca dine değil, her türlü fikir ve yaşam biçimine uygulayan daha genel bir kavramdır. Spor, siyaset, kültür, hatta müzik tercihlerinde bile bağnazlık görülebilir.

Kısaca:

- Yobazlık → inanç temelli katılık

- Bağnazlık → düşünce temelli katılık

Bu iki tutumun ortak noktası ise: Kendinden farklı olana tahammülsüzlük.

Ve işte bu tahammülsüzlük, hem bireysel gelişimi hem de toplumsal ilerlemeyi tıkar.

---

Küresel Perspektif: Dünyada Yobazlık Nasıl Görülüyor?

Yobazlık, sanıldığı gibi sadece “geri kalmış” toplumlara özgü değil.

Her çağda ve her coğrafyada, korku ve belirsizlik arttığında insanlar dogmalara sarılmıştır.

Orta Çağ Avrupa’sında kilise dogmatizmi, ABD’de 1950’lerin McCarthy dönemi, 21. yüzyılda sosyal medyada ortaya çıkan dijital linç kültürü… Hepsi aynı zihinsel mekanizmanın farklı kılıfları.

Bugün Batı toplumlarında yobazlık daha çok politik doğruculuk (political correctness) veya kimlik siyaseti üzerinden tartışılıyor.

Bazı kesimler, farklı fikirlere tahammülün azaldığını; “özgürlük” adı altında yeni bir düşünce sansürü doğduğunu savunuyor.

Yani modern çağın yobazlığı artık dini değil, ideolojik ya da “ahlaki üstünlük” temelli bir şekle büründü.

Doğu toplumlarında ise daha çok dini ve kültürel köklerle iç içe. Gelenekle modernite arasında sıkışan birey, çoğu zaman sorgulamayı değil, itaati seçiyor.

Bu durumda yobazlık bir kimlik kalkanına dönüşüyor; farklı fikirlere karşı bir savunma refleksi gibi.

---

Yerel Perspektif: Bizde Yobazlık ve Bağnazlık

Türkiye özelinde baktığımızda, yobazlık ve bağnazlık maalesef hem dini hem de seküler çevrelerde karşımıza çıkıyor.

Bir taraf “ahlak” adına yasaklamaya kalkarken, diğer taraf “özgürlük” adına farklı yaşam biçimlerine küçümsemeyle yaklaşıyor.

Yani mesele yalnızca “kimin haklı olduğu” değil, herkesin kendini mutlak doğru görme alışkanlığı.

Bu durum toplumun her alanına sirayet ediyor:

- Eğitimde “tek doğru yöntem” ısrarı,

- Sanatta “bizim tarzımız” üstünlüğü,

- Politikada “bizimkiler iyidir, gerisi kötüdür” mantığı,

- Gündelik yaşamda “benim inancım, benim kültürüm, benim tarzım” vurgusu.

Oysa her kültürün, her bireyin, hatta her dönemin kendine has doğruları vardır.

Yobazlık ve bağnazlık bu çeşitliliği tehdit eder; farklı sesleri susturur, toplumu tek tonda bırakır.

---

Erkeklerin Stratejik, Çözüm Odaklı Yaklaşımı

Erkek forumdaşların bu konuda genelde daha analitik bir tavır sergilediğini fark ediyorum.

Yobazlık ve bağnazlığı, sistemin verimsizliği, bilimsel ilerlemenin yavaşlaması veya ekonomik rekabet gücünün düşmesi açısından ele alıyorlar.

Yani meseleye “fayda – zarar” ekseninde yaklaşıyorlar.

Bazıları şöyle diyor:

> “Yobazlık sadece dini değil, kurumsal düşünceyi de bozar. Şirket içinde bile ‘benim dediğim doğrudur’ yaklaşımı, inovasyonu öldürür.”

Bu bakış açısı genellikle çözüm odaklı:

- Eğitim sisteminde eleştirel düşünceye yer açmak,

- Kurumsal yapılarda farklı fikirlere alan tanımak,

- Bilimsel yaklaşımı merkeze almak.

Bu yönüyle erkek bakışı daha stratejik ve yapısal çözümler üretmeye eğilimli.

---

Kadınların Empati ve Toplumsal Bağ Odaklı Yaklaşımı

Kadın forumdaşlar ise yobazlık konusuna ilişkisel bir yerden bakıyor.

Onlara göre asıl mesele, fikirlerin değil insanların birbirini dinlememesi.

Birçok kadın, yobazlığın kutuplaşmayı, aile içi gerilimi ve toplumsal sevgisizliği artırdığını vurguluyor.

Bir yorumda şöyle yazılmıştı:

> “Bağnazlık evde başlıyor. Çocuğuna ‘sus, sen anlamazsın’ dediğin anda, onun düşünme hakkını elinden alıyorsun.”

Kadınların bu yaklaşımı, yobazlığı bireysel değil sosyal bir yara olarak ele alıyor.

Onlara göre çözüm; diyalog, empati ve kültürel barış.

Bu nedenle kadınlar daha çok “birlikte iyileşme” vurgusu yapıyor; erkeklerin mekanik çözümlerine karşı daha insan odaklı bir duruş sergiliyor.

---

Kültürlerarası Dinamikler: Batı’nın Rasyonalizmi, Doğu’nun Duygusal Derinliği

Batı toplumlarında bağnazlık genellikle entelektüel sınırların daralmasıyla ilişkilendiriliyor.

Bilim, sanat ve düşünce dünyasında “tek doğru”ya saplanmak orada yobazlık sayılıyor.

Doğu toplumlarında ise duygusal bağlar daha güçlü; inançlar, aile yapısı, gelenekler insanların kimliğini belirliyor.

Bu nedenle sorgulama, bazen “ihanet” ya da “saygısızlık” olarak algılanabiliyor.

Aslında iki taraf da aynı yanılgıya düşüyor:

Batı’da aklın mutlaklaştırılması, Doğu’da duygunun kutsallaştırılması.

Oysa ilerleme, akıl ile duygu, gelenek ile yenilik, birey ile toplum arasında bir denge kurmakla mümkün.

---

Geleceğin Tehlikesi: Dijital Bağnazlık

Artık yobazlık yalnızca sokakta değil, ekranda da var.

Sosyal medya algoritmaları, bizi sadece kendi düşüncemize benzeyen içeriklerle besliyor.

Böylece hepimiz küçük yankı odalarına hapsoluyoruz.

Dijital çağın bağnazı, belki de hiç farkında olmadan, sadece “beğendiği” fikirleri görerek kendi duvarını örüyor.

Bu durum, bireysel özgürlüklerin genişlediği sanılan bir dönemde zihinsel tutsaklık yaratıyor.

Yani 21. yüzyılın yobazı artık cübbe değil, ekran taşıyor.

---

Peki, Ne Yapmalı?

Yobazlıkla mücadele sadece eğitimle değil, dinlemeyi öğrenmekle başlar.

Bir insanı ikna etmek değil, anlamak gerekir.

Kimi zaman doğruyu anlatmak kadar, yanlışı yargılamadan dinlemek de önemlidir.

Fikirlerin serbestçe tartışıldığı, ama kimsenin kimseyi küçümsemediği bir ortam, her toplumun en büyük sigortasıdır.

---

Söz Sizde Forumdaşlar

Sizce yobazlık sadece cehaletin ürünü mü, yoksa güvenlik arayışının bir sonucu mu?

Kendi çevrenizde, ailede, iş yerinde veya sosyal medyada buna tanık oluyor musunuz?

Bağnazlıkla karşılaştığınızda siz nasıl tepki veriyorsunuz: mücadele mi, uzak durmak mı, yoksa anlamaya çalışmak mı?

Yorumlarınızı okumak isterim; çünkü her birimizin yaşadığı örnekler bu kavramı daha da zenginleştiriyor.

Belki birlikte konuşarak, farkında olmadan içimizdeki küçük bağnazları bile tanırız.

Ve belki, fark etmek bile değişimin ilk adımı olur.