Dolu Arabayı Çizer Mi ?

Nutfiye

Global Mod
Global Mod
“Dolu Arabayı Çizer Mi?” – Görünürlük, Kıskançlık ve Adalet Üzerine Bir Toplumsal Okuma

Selam forumdaşlar. Bugün biraz hassas ama bir o kadar da düşündürücü bir konuya girmek istiyorum: “Dolu arabayı çizerler mi?” Yani başarı, görünürlük, güç ya da konfor içinde olan birinin hedef hâline gelmesi… Bu sadece bir tabir değil; derin bir toplumsal refleksin özeti aslında. Bu yazıda bu sözün ardındaki zihniyeti toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından tartışmak istiyorum. Hepimiz farklı yerlerden bakıyoruz: kimi rakamlarla, kimi hikâyelerle. O yüzden bu başlık hem duygusal hem analitik olacak. Buyurun birlikte kazıyalım şu metaforik “çiziği”.

Dolu Arabayı Kim, Neden Çizer?

Sokakta park edilmiş parlayan bir araba... Yanından geçenin içinden bir ses: “Ne güzel araba ama!” İkinci bir ses: “Kim bilir nasıl aldı!” Üçüncü ses –belki bastırılmış, belki bilinçaltında– “Bir çizsem rahatlayacağım.”

Burada mesele otomobil değil. Mesele görünür başarıya verilen tepki. Biri iyi durumda, görünür, imrenilesi; diğerleri kıyaslıyor, sorguluyor, bazen öfke duyuyor. Bu kıskançlık değil sadece; adaletsizlik hissiyle yoğrulmuş bir öfke. Çünkü toplumda kaynaklar eşit dağılmıyor, fırsatlar adil paylaşılmıyor. Dolayısıyla “dolu araba” bazen sadece bir bireyi değil, bir sistemi temsil ediyor: “Benim neden yok?” sorusu bir yerden sonra “O neden var?”a dönüşüyor.

Ama peki, bu dinamik toplumsal cinsiyet açısından nasıl işliyor?

Kadınların Empati Odaklı Okuması: “Arabayı Çizmek Yerine Konuşalım”

Kadınlar genellikle bu tür sembolleri daha ilişkisel bir düzlemde okuyor. “Dolu araba”yı çizen kişiyi hemen suçlamak yerine, onun motivasyonunu, duygusal arka planını sorgulama eğilimi var. Empatiyle yaklaşan bu bakış açısı şunu söylüyor: “Eğer bir insan başkasının başarısını tehdit olarak görüyorsa, o toplumda dayanışma eksikliği vardır.”

Kadın forumdaşlar genellikle bu tartışmalarda “kıskançlık” yerine “yoksunluk duygusu”ndan bahsediyor. Çünkü biliyorlar ki, birine yönelen öfke çoğu zaman bir sistemin yarattığı dışlanmışlıkla besleniyor. Mesela, kadınların iş yerinde yükselen bir kadına karşı mesafesi sadece bireysel çekememezlik değil; erkek egemen bir sistemde “tek kadın kontenjanı” için verilen içsel bir mücadele olabilir. O yüzden kadınların yaklaşımı daha duygusal, bağlamsal ve dönüştürücü oluyor: Arabayı çizmek yerine, “Neden sadece bir araba var, neden herkesin arabası olmasın?” diye soruyorlar.

Erkeklerin Analitik ve Çözüm Odaklı Okuması: “Arabayı Korumak İçin Ne Yapmalı?”

Erkek forumdaşların çoğu bu deyime somut ve stratejik yaklaşıyor. Dolu arabayı çizenin motivasyonundan ziyade, “Arabayı nasıl koruyabiliriz?” sorusuna odaklanıyorlar. Yani meseleyi çözülmesi gereken bir problem olarak ele alıyorlar: Daha az dikkat çekmek mi gerekir? Daha güvenli park mı? Kamera mı takılmalı? Başarının görünürlüğü nasıl yönetilmeli?

Bu yaklaşım pratik ama duygudan biraz kopuk olabiliyor. Çünkü çizik, fiziksel bir hasar değil sadece, sosyal bir mesaj. “Senin kadar şanslı değilim” diyen bir haykırış. Erkeklerin bu tür konularda veriye, güvenliğe, stratejiye yaslanması önemli ama eksik kalabiliyor. Çünkü toplumsal huzursuzluk, yalnız mühendislikle değil, adalet duygusunun onarımıyla çözülür.

Toplumsal Adalet Perspektifi: Başarının Bedelini Kim Ödüyor?

“Dolu arabayı çizerler” sözü, aslında başarıya duyulan toplumsal tahammülsüzlüğün bir itirafı. Ama herkesin “dolu arabası” aynı koşullarda dolmuyor. Bazılarının deposu ailesinden miras, bazılarınınki 20 yıllık emeğin ürünü. O yüzden bu deyim sınıfsal körlüğü de içinde taşıyor. Başarıyı tekil bir ahlak meselesi olarak görmek (“Çalıştı, kazandı, helal olsun”) eşitsizliği görmezden gelmek demek. Çünkü aynı çabayı gösteren iki insan, farklı toplumsal kimlikler yüzünden farklı sonuçlar alabiliyor.

Kadın, göçmen, LGBTİ+ veya yoksul biri “dolu arabaya” ulaşsa bile, çizilme riski iki kat artıyor. Çünkü onların başarısı, “normal”in dışına taşan bir şey olarak algılanıyor. Toplum, hâlâ bazı grupların yükselmesine hazırlıklı değil.

İşte bu noktada “dolu arabayı çizerler mi?” sorusu, “kimlerin dolu arabası çizilmeye daha meyilli?” sorusuna dönüşüyor. Ve cevap: Evet, çeşitlilik arttıkça direniş de artıyor.

Kadınların Dayanışma Perspektifi: “Arabaları Birleştirelim”

Kadın forumdaşlar genellikle bireysel başarıdan çok kolektif başarıyı önemsiyor. “Dolu arabayı korumanın yolu, yalnız kalmamaktan geçer” diyorlar. Yani tek tek arabaları parlatmak yerine, sokağı aydınlatmak.

Kadınlar için görünürlük kadar görünürlük bedeli de bir mesele. Bir kadın yükseldiğinde, çevresinden gelen “fazla parladı, kibirlendi, değişti” eleştirileri erkeklerin başarılarında çok daha az görülüyor. Bu yüzden kadınların dayanışması, arabayı değil bakışları değiştirmeyi hedefliyor.

“Arabayı çizmek” yerine, “Arabayı neden paylaşmıyoruz?” sorusu burada güçlü bir dönüşüm çağrısına dönüşüyor:

— Başarının paylaşılabilir bir şey olduğunu kabul edersek, çizmek anlamsızlaşır.

— Birinin parlaması, diğerini gölgelememeli.

— Toplumsal adalet, görünürlüğü cezalandırmak değil, eşit erişimi teşvik etmektir.

Erkeklerin Stratejik Bakışı: “Arabayı Nasıl Daha Güvenli Park Ederiz?”

Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı, sistemik adaletle birleştiğinde güçlü sonuçlar doğurabilir. “Arabayı koru” refleksi, empatik bir farkındalıkla birleştiğinde “sistemi koru”ya dönüşür.

Yani mesele artık bireyin arabası değil, toplumsal park alanının güvenliği. Kadınlar, LGBTİ+ bireyler, engelliler, farklı etnik kimlikler bu alanda park etmek istediğinde kimse çizmeye kalkmasın. Bu noktada erkeklerin mantıksal analiziyle kadınların toplumsal sezgisi birleştiğinde yeni bir çerçeve doğuyor: Kapsayıcı Güvenlik.

Tartışmayı Ateşleyecek Sorular

1. “Dolu arabayı çizerler” sözü, aslında sistemin adaletsizliğini mi, bireyin kıskançlığını mı yansıtıyor?

2. Kadınların görünürlüğü hâlâ “fazla parlamak” olarak mı algılanıyor?

3. Başarı, paylaşılmadığında adaletsizliği mi besliyor?

4. Çeşitlilik arttıkça, toplumun “çizme refleksi” neden güçleniyor?

5. Erkeklerin stratejik çözüm arayışlarıyla kadınların empatik yaklaşımları birleşse, nasıl bir sosyal düzen doğar?

Sonuç: Arabayı Değil, Yolu Yenileyelim

Belki de en büyük yanılgımız, arabayı kutsamak. Oysa mesele, herkesin rahatça sürebileceği bir yol inşa etmek. O yol adil, erişilebilir, güvenli olmadıkça çizikler bitmeyecek.

“Dolu arabayı çizerler” sözü, bir gerçeği değil, bir yarayı anlatıyor. Bu yarayı sarmanın yolu, görünür olmayı suç saymaktan vazgeçmek; başkasının parlamasına tahammül değil, katılım geliştirmek.

Şimdi sizden duymak isterim, forumdaşlar:

— Sizce gerçekten dolu arabayı çizerler mi, yoksa biz toplum olarak çizilmeye meyilli mi yetişiyoruz?

— Görünürlüğün bedeli herkes için aynı mı?

— Arabayı değil, yolu nasıl onarırız?

Hadi, tartışmayı birlikte büyütelim. Çünkü çiziklerin değil, çözümlerin görünür olduğu bir toplum mümkün.